Aykırı Kumpanya İle Aysever 30 Nisan'da Denizli De

DENİZLİ MAGAZİN (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 20.04.2015 - 20:28, Güncelleme: 20.04.2015 - 21:58 4186+ kez okundu.
 

Aykırı Kumpanya İle Aysever 30 Nisan'da Denizli De

Edebiyatçı olan ve "Aykırı Sorular" adlı televizyon programıyla büyük bir izleyici kitlesine ulasan Enver Aysever, çalıştığı son televizyon kanalından ayrıldıktan sonra hazırladığı aykırı Kumpanya adli müzikli gösterisi ile 30 Nisan da Denizli de izleyicisiyle buluşacak.
Enver Aysever, vokalde Özge Metin, bas gitarda Sinan Gürsoy, akustik gitarda Gökhan Büyükkara'nin yer aldığı grubuyla dünya ve Türkiye sahnelerini dolaşmaya devam ediyor. Aysaver 30 Nisan da Denizli de sahne almaya hazırlanıyor. Aysever'in sahnelediği "Aykırı Kumpanya" hakkında verdiği ropartaj; Ben yılda çok abartmayayım ama yüze yakın panel, konuşma daveti alıyordum iki yıldır. Son zamanlarda daha da arttı bu talep. Sen de gözlemliyorsundur gittiğimiz yerlerde toplumun başka kaygıları olan, muhalif, kendini öteki hisseden, kabaca tanımlarsak laik ve soldan bakan kesimi, tanıdığı insanların siyasal bir tutum takınmasını, mesaj vermesini önemsiyor. Toplumsal görüşlerini incelikli bir zemine oturtmaya çalışsan bile içinden geçtiğimiz gerimli, kırılgan fay hattından dolayı, düşünsel bir zemin oluşturmaya çalışmana rağmen bazı köşe yazarlarının yaptığı gibi sadece AKP'ye sallayarak hayat sürüyor tabiî. Bense bundan çok sıkıldım. Bir kere ben bu değilim, sadece AKP'yi eleştirerek hayatını tüketecek kadar zavallı değilim. Düşünmeye, yazmaya, hayata dair hepimizin bir tutumu var. İkincisi de bu yöntemin insanlarda kalıcı bir fikir yaratmadığını düşünüyorum. En son 2003'te tiyatro yapmış biri olarak gittiğim toplantılara insanların yoğun ilgi göstermesinden dolayı başka bir dilden, başka bir şekilde bir şeyler söylemem gerekir diye bir kaygı duydum. İzmir Bornova'daki bir davette “bana ışık ve ses sistemi bulun ben başka bir şey yapacağım” dedim. Kafamdaki kurguyu tamamen doğaçlama şekilde bir sahne performansına çevirdim ve paneli panellikten çıkardım. Türkiye'nin entelektüel hayatına dair senin de çok sevdiğin Sabahattin Ali'den tutup, Nâzım Hikmet'e, oradan Rıfat Ilgaz'ın da Aziz Nesin'in de içinde bulunduğu, hemen akabinde '80'lerde çocuk olmak temasının işlendiği, hicvin bol olduğu, anımsamalar ve siyasal anlatılara dayalı, içinde şarkıların ve dönemin sözlerinin cd'den verildiği bir gösteri gerçekleştirdim. Gösteri bittiğinde aynı şeyleri düşünen, aynı şeylerden muzdarip insanların salonu doldurmasından dolayı da büyük bir mutluluk yaşadık. O gün gördüm ki ben toplumda kaygı duyduğum alanları başka bir dilde insanlara anlatırsam bu memlekette gösteri sanatlarına dair bir şansımız var. O dönemde arkadaşımız Sibel Alaş'la sanatçı diyaloğumuz sürüyordu, derken bu fikri sahneye taşıma arzusu pekişti , bu kez müzik cd yerine canlı orkestra oldu, akış gelişti, görseller eklendi, Türkiye'de bugüne dek yapılmış olanların dışında kabaremsi bir gösteri ortaya çıktı. 'FERHAN ŞENSOY, GENCO ERKAL...' Yapılmış olanların dışında derken yanlış anlaşılmasın, bu ülkede tek kişilik oyun yapan çok başarılı aktörler var. Örneğin ben bir Ferhan Şensoy hayranıyım. Genco Erkal gibi bir usta var sahnelerimizde. Benimki böyle bir iddia değil, ben daha çok beynimdeki dünyayı biraz hınzır sorularla, özgün ve biraz önce oyunda geçen isimlerin şiirlerinden yapılan bestelerle harmanlanmış bir dertleşme, yüzyüze bir tartışma, bol bol kahkaha atma, kederlenme ve günlük yaşamın ayrıntılarını içine katma halinden oluşan bir gösteri olarak sunuyorum. Beklemediğim bir başarı yakaladı. Geçen sezon benim vaktimin az olmasından dolayı toplam 35 gösteri yapabildik. Gittiğimiz her yerde salon doldu. Bu hem göserinin başarılı olduğunu gösterdi hem de bizim gibi düşünen insanların çok olduğu duygusunu yarattı. Ben buradan sanatsal bir başarı sonucu çıkarmıyorum elbette ama yalnız olmadığımız gerçeğini yakalıyorum. Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nin önemi de burada zaten. Kısacası böyle bir fikirle başlayan gösteri şimdi Türkiye'nin dört bir tarafında sergilenir hale geldi. Her oyunda güncellediği için tekrar tekrar gelenler de oluyor, yeni versiyonlarını hazırlayarak gösterilerimi sürdürmem için iyi bir motivasyonum var açıkçası. Aynı duyarlıkları taşıyan insanların bir araya gelmesi önemli elbette. Bu gösteriyi İzmir'de, Ankara'da, İstanbul'da sergilemek kolay bu tarafıyla. Peki, laik, ilerici, solcu duyarlıkları ile anılmayan yerlere taşıdığında ne olacak gösterini? Mesela Erzurum? Gidebiliyor musun oralara? Öncelikle kent hayatının kent hayatı gibi aktığı yerlerde muhafazakarlığın tutunma şansı yok. Ayrıca her büyük ilde genel görünüm muhafakarmış gibi olsa da başka bir hayatı tercih eden yüzde 20-30 hatta bazen 40'lık bir kesim var. Adana-Antep hatta Bursa gibi büyük kentlerde de durum böyle. Dolayısıyla bu tarz kentlerde böyle bir sorun olmuyor. Antalya'yı örnek vereyim mesela 1500 kişiye gösteri yaptık. Antalya geçen dönem CHP'li bir belediye tarafından yönetiliyordu ondan önce AKP'liydi şimdi yine öyle. Dolayısıyla yerel yönetimin değişmesiyle bizimle aynı duyarlığı taşıyan halkın ruh hali değişmiyor. Büyük kentlerde her zaman bana sorarsan Konya da dahildir buna bir yüzde 20 vardır ki başka bir kaygıyı duyar. Nâzım Hikmet dediğin zaman, Aziz Nesin dediğin zaman, Melih Cevdet, Attila İlhan dediğin zaman kalbi seninle birlikte atar mutlaka. Soruyu tersten de düşünebiliriz, böyle bir gösteride senin gibi düşünenlerle gönül birliği kurmak mıdır amaç? Senin de bir aktör olarak bildiğin gibi özünde böyle eğitsel bir görevimiz yok. Dolayısıyla salona kim gelirse biz ona bu yürek bağını taşırız. Sanatın, sanatçının, sanatsal alanın içine giren uğraşları olan insanların rolü kendi işini iyi yapmaktır. Sanatçının mutlaka toplumsal kaygıları olur, bunun topluma yararı da olur ama biz bir siyasi parti değiliz. Dolayısıyla bir siyasi parti gibi davranacak gücümüz de yok. Ama şu gücümüz var gittiğimiz yerlerde etki yaratıyoruz. Yarattığımız etki sadece ve sadece bizimle benzer düşünen insanlara dair yarattığımız bir etki olmuyor. Başka türlü düşünen insanları da içine alabiliyor. Bundan da memnunum açıkçası. 'TELEVİZYONDAN UZAKLAŞSAM BİLE BENİ TAKİP EDENLER OLACAK' Her gün ekrandaydın, milyonlarca insan seni izliyordu, kitapların basıldı, popüler kültürü benimsemesen de onun bir parçasısı oluyorsun ister istemez, malum. Şimdi belki de yarından itibaren programın yayınlanmayacak, halk artık her gün ekrana baktığında sana rastlamayacak. Bir daha anaakım medyada ne zaman yer bulabileceğim de meçhul. Belli bir popüleriteye sahip olduğunda üretimlerini geniş kitlelerle buluşturabilmenin kolaylıkları var. Peki, bundan sonrasına dair bir yol haritan var mı? Bir kere ben '92 yılından itibaren tiyatro sahibi olduğum 11 yıl boyunca bütün damarlarımda, hücrelerimde yaşadım bu sorunları. Benden sonra siz yaşadınız diye söylemiyorum bu böyle dönüp duruyor. Bu garip bir gelenek ve böyle akıyor. Ekranın popülerliğinin iki sonucu var. Birincisi gerçekten var olan o yeteneklerinle birlikte emek verdiğin alanda kalıcı olabiliyorsun. Ben ekranda popüler oldum diyerek davranırsan bu suya yazı yazmak, olur ertesi gün hatırlanmazsın üstelik popülerliğin sürse bile! Bunun da çok örneği var. Üstlelik de aktör, aktirist olarak bırak haberciliği filan. İşi bu olduğu halde sahneye çıktığı zaman büyük düş kırıklığı yaratan pek çok isim biliyoruz. Bugün kitap dünyasında, çok tanınan isimlerin 'herkese bir kitap yapalım çok satar' mantığıyla basılan kitaplarının satmadığını da biliyoruz. Çünkü bu hedef kitleyle ilgili bir şey. Bir de aslında zaten işi edebiyat, tiyatro, müzik olan, bütün bu birikiminden dolayı ekranda da başarılı olan, bu başarıdan dolayı hayatı, üretimi kolaylaşanları da biliyoruz. Ben b şıkkında oldum, yıllarca tiyatronun yükünü zaten taşımış, batmış, çıkmış, turne yapmış, senin anlatabileceğin bütün hikayelerin benzerlerini diğer meslektaşları gibi yaşamış biri olarak çok iyi biliyorum. İlk kitabım basılana kadar anam ağladı. İlk baskısı 2000 basılmıştı, ikinci baskısı 11 yıl sonra oldu ama üçüncü baskısı bir ay sonra oldu mesela. Dolayısıyla buradan şunu söylemem gerekir, sizin yaratıcılığınız, dünyaya bakışınız insanlarda popülerliğin ardından sahici bir haz ve düşünsel bir zemin bırakıyorsa bunu sürdürmek mümkün. Eski popülerlikte sürdürmek mümkün olmayabilir. Ama mümkün çünkü sizi takip eden 100.000 okur vardır ama bunun 20.000'i de kemik okurdur. Kemik okurla yolunuza devam edersiniz. Çünkü o kemik okur aslında sizin romancılığınızla ilişki kurmuştur popülerliğinizle değil. Aynı şeyi tiyatro için de söyleyebilirim. Yani önemli olan yaratıcı olmak. Televizyon önemli bir mecra. Bu mecrayı kaybadersem üzülür müyüm? Üzülürüm! İnsanların bir kısmı beni unutur mu? Evet, unutur! Ama yazdıklarım, sahnede yaptıklarım ve yapacaklarım halen birilerini ilgilendirir. O birilerinin 1 miyon mu olduğu 500 mü olduğu önemli ama o kadar da önemli değil. 'NHKM'YE GELEN İNSANLARIN TAMAMINI SEVİYORUM' Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nde soL dergisi ile dayanışmak için oyununu sergiliyorsun. NHKM'yi ve soL'u bu kadar değerli kılan ne senin için? Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nin bahçesinde çay içmek bile hayatımda yaşadığım en güzel anlar arasında. Oraya gelmeyi yeğleyen insanların tamamını seviyorum bir kere. Ne düşündüklerini, dünyaya nasıl baktıklarını sezerek seviyorum. Edebiyatı, müziği, tiyatroyu, aydınlığı sevdiklerini biliyorum. Aşık olduklarında aşkı aşk gibi yaşadıklarını biliyorum. Sınıfsal bilince sahip olup, Türkiye'nin yoksulları, çaresizleriyle birlikte kelle koltukta dövüştüklerini biliyorum. Bu insanların fıtratı böyle. Bu fıtrat bozulmaz. Sol dergi olarak bile devam etse önemlidir. Türkiye'de her zaman tesirli oldu. Sol gazetesi bence çok iyi bir girişimdi ve ayakta kalması gerekiyordu. Sol gazetesinin yaşayamamasıyla ilgili hepimize düşen sorumluluklar var. Sol, gazete olarak mutlaka yeniden çıkmalı, bugün değilse yarın! Ayrıca onlar da benimle dayanışıyor! Yarın yalnız, kimsesiz kalmayacağımı bildiği insanlar benim için oraya geliyor olacak! Dayanışma yoldaşlığın gereğidir!
Edebiyatçı olan ve "Aykırı Sorular" adlı televizyon programıyla büyük bir izleyici kitlesine ulasan Enver Aysever, çalıştığı son televizyon kanalından ayrıldıktan sonra hazırladığı aykırı Kumpanya adli müzikli gösterisi ile 30 Nisan da Denizli de izleyicisiyle buluşacak.

Enver Aysever, vokalde Özge Metin, bas gitarda Sinan Gürsoy, akustik gitarda Gökhan Büyükkara'nin yer aldığı grubuyla dünya ve Türkiye sahnelerini dolaşmaya devam ediyor. Aysaver 30 Nisan da Denizli de sahne almaya hazırlanıyor.

Aysever'in sahnelediği "Aykırı Kumpanya" hakkında verdiği ropartaj; Ben yılda çok abartmayayım ama yüze yakın panel, konuşma daveti alıyordum iki yıldır. Son zamanlarda daha da arttı bu talep. Sen de gözlemliyorsundur gittiğimiz yerlerde toplumun başka kaygıları olan, muhalif, kendini öteki hisseden, kabaca tanımlarsak laik ve soldan bakan kesimi, tanıdığı insanların siyasal bir tutum takınmasını, mesaj vermesini önemsiyor. Toplumsal görüşlerini incelikli bir zemine oturtmaya çalışsan bile içinden geçtiğimiz gerimli, kırılgan fay hattından dolayı, düşünsel bir zemin oluşturmaya çalışmana rağmen bazı köşe yazarlarının yaptığı gibi sadece AKP'ye sallayarak hayat sürüyor tabiî. Bense bundan çok sıkıldım. Bir kere ben bu değilim, sadece AKP'yi eleştirerek hayatını tüketecek kadar zavallı değilim. Düşünmeye, yazmaya, hayata dair hepimizin bir tutumu var. İkincisi de bu yöntemin insanlarda kalıcı bir fikir yaratmadığını düşünüyorum. En son 2003'te tiyatro yapmış biri olarak gittiğim toplantılara insanların yoğun ilgi göstermesinden dolayı başka bir dilden, başka bir şekilde bir şeyler söylemem gerekir diye bir kaygı duydum. İzmir Bornova'daki bir davette “bana ışık ve ses sistemi bulun ben başka bir şey yapacağım” dedim.

Kafamdaki kurguyu tamamen doğaçlama şekilde bir sahne performansına çevirdim ve paneli panellikten çıkardım. Türkiye'nin entelektüel hayatına dair senin de çok sevdiğin Sabahattin Ali'den tutup, Nâzım Hikmet'e, oradan Rıfat Ilgaz'ın da Aziz Nesin'in de içinde bulunduğu, hemen akabinde '80'lerde çocuk olmak temasının işlendiği, hicvin bol olduğu, anımsamalar ve siyasal anlatılara dayalı, içinde şarkıların ve dönemin sözlerinin cd'den verildiği bir gösteri gerçekleştirdim. Gösteri bittiğinde aynı şeyleri düşünen, aynı şeylerden muzdarip insanların salonu doldurmasından dolayı da büyük bir mutluluk yaşadık. O gün gördüm ki ben toplumda kaygı duyduğum alanları başka bir dilde insanlara anlatırsam bu memlekette gösteri sanatlarına dair bir şansımız var. O dönemde arkadaşımız Sibel Alaş'la sanatçı diyaloğumuz sürüyordu, derken bu fikri sahneye taşıma arzusu pekişti , bu kez müzik cd yerine canlı orkestra oldu, akış gelişti, görseller eklendi, Türkiye'de bugüne dek yapılmış olanların dışında kabaremsi bir gösteri ortaya çıktı.

'FERHAN ŞENSOY, GENCO ERKAL...'

Yapılmış olanların dışında derken yanlış anlaşılmasın, bu ülkede tek kişilik oyun yapan çok başarılı aktörler var. Örneğin ben bir Ferhan Şensoy hayranıyım. Genco Erkal gibi bir usta var sahnelerimizde. Benimki böyle bir iddia değil, ben daha çok beynimdeki dünyayı biraz hınzır sorularla, özgün ve biraz önce oyunda geçen isimlerin şiirlerinden yapılan bestelerle harmanlanmış bir dertleşme, yüzyüze bir tartışma, bol bol kahkaha atma, kederlenme ve günlük yaşamın ayrıntılarını içine katma halinden oluşan bir gösteri olarak sunuyorum. Beklemediğim bir başarı yakaladı. Geçen sezon benim vaktimin az olmasından dolayı toplam 35 gösteri yapabildik. Gittiğimiz her yerde salon doldu. Bu hem göserinin başarılı olduğunu gösterdi hem de bizim gibi düşünen insanların çok olduğu duygusunu yarattı. Ben buradan sanatsal bir başarı sonucu çıkarmıyorum elbette ama yalnız olmadığımız gerçeğini yakalıyorum. Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nin önemi de burada zaten. Kısacası böyle bir fikirle başlayan gösteri şimdi Türkiye'nin dört bir tarafında sergilenir hale geldi. Her oyunda güncellediği için tekrar tekrar gelenler de oluyor, yeni versiyonlarını hazırlayarak gösterilerimi sürdürmem için iyi bir motivasyonum var açıkçası.

Aynı duyarlıkları taşıyan insanların bir araya gelmesi önemli elbette. Bu gösteriyi İzmir'de, Ankara'da, İstanbul'da sergilemek kolay bu tarafıyla. Peki, laik, ilerici, solcu duyarlıkları ile anılmayan yerlere taşıdığında ne olacak gösterini? Mesela Erzurum? Gidebiliyor musun oralara?
Öncelikle kent hayatının kent hayatı gibi aktığı yerlerde muhafazakarlığın tutunma şansı yok. Ayrıca her büyük ilde genel görünüm muhafakarmış gibi olsa da başka bir hayatı tercih eden yüzde 20-30 hatta bazen 40'lık bir kesim var. Adana-Antep hatta Bursa gibi büyük kentlerde de durum böyle. Dolayısıyla bu tarz kentlerde böyle bir sorun olmuyor. Antalya'yı örnek vereyim mesela 1500 kişiye gösteri yaptık. Antalya geçen dönem CHP'li bir belediye tarafından yönetiliyordu ondan önce AKP'liydi şimdi yine öyle. Dolayısıyla yerel yönetimin değişmesiyle bizimle aynı duyarlığı taşıyan halkın ruh hali değişmiyor. Büyük kentlerde her zaman bana sorarsan Konya da dahildir buna bir yüzde 20 vardır ki başka bir kaygıyı duyar. Nâzım Hikmet dediğin zaman, Aziz Nesin dediğin zaman, Melih Cevdet, Attila İlhan dediğin zaman kalbi seninle birlikte atar mutlaka. Soruyu tersten de düşünebiliriz, böyle bir gösteride senin gibi düşünenlerle gönül birliği kurmak mıdır amaç? Senin de bir aktör olarak bildiğin gibi özünde böyle eğitsel bir görevimiz yok. Dolayısıyla salona kim gelirse biz ona bu yürek bağını taşırız. Sanatın, sanatçının, sanatsal alanın içine giren uğraşları olan insanların rolü kendi işini iyi yapmaktır. Sanatçının mutlaka toplumsal kaygıları olur, bunun topluma yararı da olur ama biz bir siyasi parti değiliz. Dolayısıyla bir siyasi parti gibi davranacak gücümüz de yok. Ama şu gücümüz var gittiğimiz yerlerde etki yaratıyoruz. Yarattığımız etki sadece ve sadece bizimle benzer düşünen insanlara dair yarattığımız bir etki olmuyor. Başka türlü düşünen insanları da içine alabiliyor. Bundan da memnunum açıkçası.

'TELEVİZYONDAN UZAKLAŞSAM BİLE BENİ TAKİP EDENLER OLACAK'

Her gün ekrandaydın, milyonlarca insan seni izliyordu, kitapların basıldı, popüler kültürü benimsemesen de onun bir parçasısı oluyorsun ister istemez, malum. Şimdi belki de yarından itibaren programın yayınlanmayacak, halk artık her gün ekrana baktığında sana rastlamayacak. Bir daha anaakım medyada ne zaman yer bulabileceğim de meçhul. Belli bir popüleriteye sahip olduğunda üretimlerini geniş kitlelerle buluşturabilmenin kolaylıkları var. Peki, bundan sonrasına dair bir yol haritan var mı?
Bir kere ben '92 yılından itibaren tiyatro sahibi olduğum 11 yıl boyunca bütün damarlarımda, hücrelerimde yaşadım bu sorunları. Benden sonra siz yaşadınız diye söylemiyorum bu böyle dönüp duruyor. Bu garip bir gelenek ve böyle akıyor. Ekranın popülerliğinin iki sonucu var. Birincisi gerçekten var olan o yeteneklerinle birlikte emek verdiğin alanda kalıcı olabiliyorsun. Ben ekranda popüler oldum diyerek davranırsan bu suya yazı yazmak, olur ertesi gün hatırlanmazsın üstelik popülerliğin sürse bile! Bunun da çok örneği var. Üstlelik de aktör, aktirist olarak bırak haberciliği filan. İşi bu olduğu halde sahneye çıktığı zaman büyük düş kırıklığı yaratan pek çok isim biliyoruz. Bugün kitap dünyasında, çok tanınan isimlerin 'herkese bir kitap yapalım çok satar' mantığıyla basılan kitaplarının satmadığını da biliyoruz. Çünkü bu hedef kitleyle ilgili bir şey. Bir de aslında zaten işi edebiyat, tiyatro, müzik olan, bütün bu birikiminden dolayı ekranda da başarılı olan, bu başarıdan dolayı hayatı, üretimi kolaylaşanları da biliyoruz. Ben b şıkkında oldum, yıllarca tiyatronun yükünü zaten taşımış, batmış, çıkmış, turne yapmış, senin anlatabileceğin bütün hikayelerin benzerlerini diğer meslektaşları gibi yaşamış biri olarak çok iyi biliyorum. İlk kitabım basılana kadar anam ağladı. İlk baskısı 2000 basılmıştı, ikinci baskısı 11 yıl sonra oldu ama üçüncü baskısı bir ay sonra oldu mesela. Dolayısıyla buradan şunu söylemem gerekir, sizin yaratıcılığınız, dünyaya bakışınız insanlarda popülerliğin ardından sahici bir haz ve düşünsel bir zemin bırakıyorsa bunu sürdürmek mümkün. Eski popülerlikte sürdürmek mümkün olmayabilir. Ama mümkün çünkü sizi takip eden 100.000 okur vardır ama bunun 20.000'i de kemik okurdur. Kemik okurla yolunuza devam edersiniz. Çünkü o kemik okur aslında sizin romancılığınızla ilişki kurmuştur popülerliğinizle değil. Aynı şeyi tiyatro için de söyleyebilirim. Yani önemli olan yaratıcı olmak. Televizyon önemli bir mecra. Bu mecrayı kaybadersem üzülür müyüm? Üzülürüm! İnsanların bir kısmı beni unutur mu? Evet, unutur! Ama yazdıklarım, sahnede yaptıklarım ve yapacaklarım halen birilerini ilgilendirir. O birilerinin 1 miyon mu olduğu 500 mü olduğu önemli ama o kadar da önemli değil.

'NHKM'YE GELEN İNSANLARIN TAMAMINI SEVİYORUM'

Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nde soL dergisi ile dayanışmak için oyununu sergiliyorsun. NHKM'yi ve soL'u bu kadar değerli kılan ne senin için?
Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nin bahçesinde çay içmek bile hayatımda yaşadığım en güzel anlar arasında. Oraya gelmeyi yeğleyen insanların tamamını seviyorum bir kere. Ne düşündüklerini, dünyaya nasıl baktıklarını sezerek seviyorum. Edebiyatı, müziği, tiyatroyu, aydınlığı sevdiklerini biliyorum. Aşık olduklarında aşkı aşk gibi yaşadıklarını biliyorum. Sınıfsal bilince sahip olup, Türkiye'nin yoksulları, çaresizleriyle birlikte kelle koltukta dövüştüklerini biliyorum. Bu insanların fıtratı böyle. Bu fıtrat bozulmaz. Sol dergi olarak bile devam etse önemlidir. Türkiye'de her zaman tesirli oldu. Sol gazetesi bence çok iyi bir girişimdi ve ayakta kalması gerekiyordu. Sol gazetesinin yaşayamamasıyla ilgili hepimize düşen sorumluluklar var. Sol, gazete olarak mutlaka yeniden çıkmalı, bugün değilse yarın! Ayrıca onlar da benimle dayanışıyor! Yarın yalnız, kimsesiz kalmayacağımı bildiği insanlar benim için oraya geliyor olacak! Dayanışma yoldaşlığın gereğidir!

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve denizlikenthaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.